-
"Yükseköğretim Kanunu Taslağı"nda, lisansüstü eğitim verebilecek enstitüler Fen, Sosyal ve Sağlık Bilimleri Enstitüleri olarak sınırlandırılmakta ve bu enstitüler dışında lisansüstü eğitim veren, özellikle de disiplinlerarası alanda eğitim ve araştırma faaliyetleri yürüten enstitüler, işlevsel yönden ve temsil açısından araştırma/uygulama merkezlerine indirgenmekte ve lisansüstü eğitim verme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Yükseköğretim Kanunu Taslağı"nda önerilen model ile Enformatik ve Uygulamalı Matematik Enstitüsü gibi enstitülerdeki çok sayıda disiplinlerarası yüksek lisans ve doktora programının akibeti belirsiz hale getirilmiştir. Bu haliyle yasa taslağı, öğrenci ve akademik kadroların geleceğinin ne olacağı konusuna da bir açıklık getirmemektedir.
Dünyada bilimsel gelişmelerin tekil bilimlerden "disiplinlerarası", "disiplinlerüstü" ya da "çok disiplinli" olarak tanımlanan kesit bilimlere doğru geliştiği düşünülürse, bu kurumsal sınırlama, bilimsel alanda da bir sınırlamaya yol açacaktır.
Bu tür bir sınırlama, söz konusu disiplinlerarası alanlardaki bilimsel etkileşimin sürdürülmesini ve gelişimini engelleyecektir. Oysa disiplinlerarası alandaki işbirlikleri, konunun ve dünyadaki gelişmelerin doğasından kaynaklanmaktadır. Bunun yanı sıra, bu tür bir kısıtlama, disiplinlerarası programları barındıran enstitülerde elde edilmiş bulunan değerli akademik ve yönetsel deneyimin zamanla yok olmasına ve akademik bilgi birikiminin aşınmasına yol açacaktır. Sonuçta, bu alanlarda beklenen bilimsel gelişme sağlanamayacaktır.
Bir üniversitede açılacak Enstitü sayısının yeterince gerekçelendirmeden kısıtlanmasını ise üniversitenin çeşitliliği ve araştırma politikalarının özü olması gereken özerklikle bağdaştırmak zordur.
-
"Yükseköğretim Kanunu Taslağı"nda, öngörülen modelde, disiplinlerarası nitelikteki enstitülere bağlı ana bilim dallarında eğitim faaliyetlerinin nasıl sürdürüleceği oldukça belirsizdir. Bu belirsizlik içinde, sağlam zemine oturmuş güçlü disiplinlerarası eğitim programları ile çağın gereklerine uygun, ülkenin ihtiyacı olan araştırmacılar yetiştirmesi mümkün olamayacaktır.
Eğitim ve araştırma ayrılmaz bir bütündür. Dünyada ders vermeyen araştırma enstitülerinin varlığı bilinmektedir. Özellikle ABD ve İngiltere'de böyle bir uygulama vardır. Ancak bu ülkelerin Türkiye ile çok önemli farkları vardır. Dünyanın akademik çekim merkezi olan bu ülkelere araştırma yapmaya hazır yüzbinlerce lisansüstü öğrenci gitmektedir. Ülkemizde ise böyle bir durum olmadığı için, özellikle disiplinlerarası çalışmalar yürüten enstitüler kendi araştırmacılarını kendileri yetiştirmek zorundadır.
Dünyada kabul gören sıralama sistemlerinde (URAP, THE, ARWU) en iyiler arasına giren (ilk 100, ilk 500) yüksek öğretim kurumları ise eğitim ile araştırmayı birlikte yürüterek başarılı olmuşlardır. Bu ülkelerdeki yüksek öğretim yapılanmalarında gözlenen değişim, disiplinlerarası ve çok disiplinli araştırmaların yaygınlaşması yönündedir (bkz. Ek1). Disiplinlerarası nitelikteki bu araştırma kurumlarında çok geniş bir yelpazede dersler verilmekte ve araştırmalar yapılmaktadır. Bu kurumlarda bilimsel verimlilik, disiplinlerarası yapı ve eğitimin bir araya gelmesi ile, disiplinlerarası eğitim ve araştırmayı bir bütün olarak ele alarak artmaktadır.
Özetle, "Yüksek Öğretim Kanunu Taslağı"nda önerilen modelde, disiplinlerarası yüksek lisans programları barındıran enstitülerin ders ve derece verememe durumu, Türkiye'deki disiplinlerarası çalışmaları ciddi anlamda sekteye uğratacaktır. Dünyanın bu tip çalışmalara süratle kaydığı da göz önüne alınınca taslakla öngörülen model, Türkiye'nin önünü açan değil tam tersine engelleyecek bir değişiklik olacaktır.
Lisansüstü eğitime ağırlık verilmeyen bir ensititüde araştırma potansiyeli de çok sınırlı olacaktır. Bu nedenle, eğitim ve araştırmayı birarada sürdüren disiplinlerarası enstitü modeli desteklenmelidir.
-
Yükseköğretim Kanunu Taslağı"nda önerilen modelde disiplinlerarası eğitim/araştırma faaliyetleri yürüten enstitülerce verilen yüksek lisans ve doktora programlarının, bu enstitülerde görev yapan akademik kadroların ve eğitim gören öğrencilerin geleceğinin ne olacağı konusundaki belirsizlik, lisansüstü eğitim ile araştırma arasındaki bağın kopmasına ve araştırma faaliyetlerinde hem sayı, hem de kalite açısından bir düşüşe neden olacaktır. Bu durum, bu tür enstitülerde özveriyle çalışan öğretim elemanları, özellikle de genç akademisyenlerde kaygıya ve motivasyon kaybına yol açacaktır. Oysa, bu enstitülerde lisansüstü programların varlığı, lisansüstü öğrencilerin araştırma sürecine katılması, öğretim üyelerinin ders verme ve araştırma motivasyonlarını geliştirmekte, yapılan araştırma ve projeler belirgin olarak artırmaktadır.
-
"Yüksek Öğretim Kanunu Taslağı"nda önerilen modelde, "Araştırma Enstitüsü" olarak tanımlanan enstitülerde, enstitü organları olan Enstitü Kurulu ve Yönetim Kurulu'nun sonradan düzenleneceği belirtilmiştir. Taslak, bu konuda da bir belirsizlik taşımaktadır.
-
Taslakta öngörülen Araştırma enstitülerinin üniversitenin akademik konularda en üst organı olan Senato ve Yönetim Kurulunda temsil edilememesi ve söz hakkı olmaması, birçok konuda göz ardı edilmelerine neden olacaktır.
ODTÜ ENFORMATİK ENSTİTÜSÜ
Türkiye'de alanında bir ilk olarak kurulmuş, disiplinlerarası eğitim veren ve araştırma yapan ODTÜ Enformatik Enstitüsü, bünyesinde 5 Anabilim Dalı barındırmakta, kadrolu 25 tam zamanlı öğretim elemanını istihdam etmekte ve yaklaşık 600 lisansüstü öğrenciye öğrenim vermektedir. Enstitümüzde öğrenim gören doktora öğrencilerinin sayısı (200), doktora öğrencisi olan 102 üniversitenin 57'sindeki doktora öğrenci sayılarınndan yüksektir (bkz. ÖSYM 2011-2012 istatistikleri).
Halen üniversitemizin lisansüstü eğitimine büyük oranda katkı veren, Türkiye'deki birçok üniversiteden daha fazla doktora öğrencisi olan, yoğun çaba ve emekle kurulup geliştirilen ve bilişim alanında ülkemizde evrensel normlarda eğitim verip disiplinlerarası araştırma yapan enstitümüzün işlevselliğini yitirmesi ile kaybedilecek potansiyelin, taslakta sözü edilen yapılanma ile karşılanamayacağı açıktır.